14 Kasım 2009 Cumartesi

Cumartesi çalışmak.

Haftanın altı günü çalışmak veya sadece pazar izin yapmak gibi bir başlık ta atılabilirdi. Ama en acı vereni cumartesi çalışmak. Yıllardır iş güç aleminde irili ufaklı kuruluşların bünyesinde mesai doldurdum. Çok azında 2 gün izin yaptığımı hatırlıyorum. Zaten zamanı en ekonomik kullanabildiğim dönemler o iş yerlerindeki huzurlu günlerime rastlar. Her iş görüşmesinde aslında ilk öğrenmek istediğim madde o harika Cumartesi gününde çalışıp çalışmadıkları olmuştu. Hep aynı sözler konuşuldu. Bu konuda bir düzenlememiz olacak sorun etmeyin gibi cümlelerle geçti zaman. Çünkü o an için bir cevap vermek gerekiyordu talihli işverene. Çünkü hiç bir işi cumartesi çalışıyorlar diye reddetmedim ben.

2001-2005 arasında pazar günleri bile çalıştığım iş yerinden nasıl nefret ettiğimi anlatayım. O dönem İngiltere Premier Ligini Ntv yayınlıyordu. Okay Karacan, Murat Kosova gibi işin ehli spikerlerden o maçları hiç izleyemedim ben. Oysa en güzel maçları cumartesileri yayınlıyorlardı. Okay Karacan'ın sıradan bir golü bile abartılı anlatışı Premier Ligi en gözde liglerden biri yapmıştı yurdumda ama ben yetiştirmem gereken muhtasar beyannameleri dolduruyordum.

Mesela benim cumartesi nerede olduğumu herkes biliyordu. Cumartesi gününü gezmeye tozmaya, alışverişe ayıran arkadaşlar önce bizim büroya uğrar çayını içer sohbetini yapar daha sonra beni Leitz klasörlerin ve boş beyannamelerin arasında bırakıp kendilerini ise İstanbul sokaklarına atarlardı. O dönemlerde bugünkü gibi Facebook yoktu. Yani bizim bir sanal çiftliğimizde olamıyordu. Fakat Messengerdaki kişi listesinin seyrekliği herkesin iş dışında olduğunun bir kanıtıydı. İşte o zaman sadece Messengerde değil hayatın içinde de çevrimdışı olabilmenin varlığını hissediyordum.

Hiçbir Formula 1 sıralama turunu ekran başında izleyemedim ben. Hiç bir tur şirketinin internet sitesine girip hafta sonu kaçamakları için rezervasyon yapamadım. İnsanlar harıl harıl Göreme turu yaparken ve bense kız kulesini göremez olmuştum. Cumartesi tam mesai demek büyük bir huzursuzluk demekti. Çünkü iş hiç bitmedi ve bitmeyecekti. Geçen zaman geri gelmeyecekti ve gelmedi. En basitinden şimdi şifreli kanal veriyor Premier Ligi. Hadi seyret bakalım şimdi seyredebilirsen.

Okul yıllarından bu yana izleyebildiğimiz Beyaz Şovu izleyemez hale gelmiştim. Ertesi gün işe gitme duygusu o programı seyretme keyfine limon sıkıyordu adeta. Sabah herkes evde uyurken kalkıp evden çıkmak. Bir önceki güne göre çok daha seyrek olan otobüs durağında daha uzun süre otobüs beklemek ve boş yollarda hızlı bir şekilde ulaşacağın iş yerinden sandığından daha fazla nefret etmek huzursuzluk ve mutsuzluğun ifadesiydi.

Neden çalışıyorduk ? Para kazanıp, o parayı harcayabileceğimiz ortamlarda yaşayıp mutlu olmak için. Peki ne yapıyoruz ? Aylık ücreti karşılığında hayatımız satıyoruz. Özgürlüğümüzü kısıtlıyoruz. Yani en azından ben bunu büyük kayıp görüyorum. Her cumartesi öğleden sonra haftanın yorgunluğunu hissediyor yemek sonrası giderek yavaşlayan bir performansım oluyor. Sonra bu yorgunlukla neden buradayım diye sorgularken ? sinirlendiğimi de fark ediyorum. Devamında da baş ağrısı geliyor. Akşam 5 e doğru nihayete eren cumartesi mesaisi benim başıma dışarı çıkıp hava almak yerine, eve gidip yatmam gerekiyor diyen yeni bir patron oluyor. Bu güzel cumartesi akşamı iş çıkışı nereye gidilir diye düşünmek yorgun bedene yapılmış ağır bir küfür oluyor.

Günümüzün moda deyimlerinden kurumsallık yerle bir olmuş oluyor. Çalışanların performanslarını morallerinin bozukluğu etkiliyor. Ortaya bir yığın mutsuzluk salınıyor. Şimdi gel de o prezentable görünüme layık ol. Şimdi gel de analitik düşün. Şimdi gel de üretken ol.

Bugün bir sürü işsizin olduğu ortada. Benim yerime bu işi yapacak en az 100 kişi başvurur firma ilan verse. Yani ben bundan şikayet ederken başkaları sorunsuzca katlanacak bu duruma. Çünkü işte sıkıntı çekmek işsiz kalıp sıkıntı çekmekten 1000 kat daha iyi gelecek. Benim mecburen katlandığım gibi. Durum değişmiyor zenginlerin işini yapıp onları daha da zengin etmeye devam. Bizim mutsuzluğumuz onların mutluluğu olacak.



5 yorum:

  1. cumartesı ve pazar çalısıyorum..
    kilit nokta işi sevmek..
    işimi sevıyorum hafta sonu calısmak koymuyor...
    çalışmak güzel olsaydı üzerine para vermezlerdi o da ayrı tabi..)

    YanıtlaSil
  2. İşi sevmek başka, işin hayatının tamamına işemesi başka şey.. Bir de ne zaman biteceği belli olmayan bir hayat var. Çok fazla paralamamak lazım bünyeyi

    YanıtlaSil
  3. işini seversen haftasonu çalışmak koymuyormuş, palavraya bak, sevdiğim işi haftanın 5 günü yaparak , haftasonuda başka şeylerle ilgilenmeyi daha çok severim.
    Haftada 6 gün çalışma uzun vadeli dönemlerde insanı çok yıpratır hele ki cumartesi tam mesai yapılıyorsa... üstelik cumartesi tam gün mesai yapan firmalar genellikle pazar günüde uzatme mesaileri olur... Mümkün olduğunca çalışma saati yoğun sektörlerden uzak durun, çalışma saati yoğun olan sektörlerin ücretleride düşük olur... inşaat, taahhüt, üretim, truzim alanlarından uzak durun...

    YanıtlaSil
  4. Sevgili minyatürkalem,

    Seninle aynı fikirdeyim. Emek sömürüsü yapılıyor, zenginler daha da zenginleşsin, servetlerine servet katabilsinler diye. Servetlerini arttırmanın yolu da her nedense yatırım yapmaktan ziyade çalışanı ezmekten geçiyor. Tüm dünya düzeni ve özellikle de memleketimizin düzeni bu şekilde. Bunun farkında olanların mücadelelerinden vazgeçtiklerini gözlemlemek hiç zor değil. Çünkü başedebilmek çok mümkün değil.

    YanıtlaSil
  5. Güzel özetlemişsin sıkıntıları. Düzen köle istiyor ve seni çalışmaya zorluyor. 8 yıllık çalışma hayatımda hiçbir zaman Cumartesi sabahı evde uyanamadım. Gerçekten acı veren bir durum ama hayat insanı istediği şekle sokuyor.

    Tatil olan tek pazar gününde uyusan gün bitiyor, birşeyler yapmak istesen saatleri sayıyorsun gün bitiyor diye vs vs. uzun lafın kısası Cumartesi günleri çalışmak adaletsiz bir uygulama.

    YanıtlaSil