15 Şubat 2010 Pazartesi

Yalnız 14 Şubat



365 günde bazı günler var önemli günlerden sayarlar. Anneler günü, Babalar günü, öğretmenler günü ve uzun bir süredir de ülkemize de sıçrayıp çeşitli etkinliklerle kutlanan sevgililer günü. Annesi olmayanlar anneler gününde burulur, kırılır, keza babası olmayanlar için de babalar günü öyledir. Öğretmenler günü ise öğrenciliğin ilk yıllarında önemsenir, sonraları öğretmenlerle olan ilişkinizle orantılı olarak aklınızda kalır. 

Şimdilerde her yılın 14 Şubat günü bir heyecanla kutlanıyor. Bahsi geçen diğer  örneklerde de olduğu gibi 14 Şubat sevgilisi olmayanlar için de bir anlam ifade etmiyordur. 

Kökeni Roma Katolik Kilisesi'nin inanışına dayanan bu gün, Valentine ismindeki bir din adamının adına ilan edilen bir bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple bazı toplumlarda ''Aziz Valentine Günü '' olarak bilinmektedir. Valentine kelimesi Batı medeniyetlerinde hoşlanılan kişi veya sevgili anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde, bizim de dahil olduğumuz bazı toplumlarda sevgililerin birbirlerine hediyeler aldığı kartlar gönderdiği  özel bir gün olarak kutlanmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak hadisenin ticari yönü çok önemli hale gelmiştir.  (Vikipedi) 

Bilinen hikayesi bu olunca ''bizim ne alakamız var ulan ?'' diyesi geliyor insanın. İnanışlarımıza uymayan bir şey daha işte, yılbaşı kutlamak gibi geliyor. Kırmızı renklerde kalp gül ağırlıklı süslemeler hediyelikler sarıyor alışveriş merkezlerini  ve yalnızların canını sıkıyor bu hengame. 14 Şubat ta yalnız olan adama sanki parmakla gösterip dalga geçeceklermiş gibi geliyor yalnız dışarı çıkmak.
Erkekler açısından çok sıkıntılı bir dönemeç olur eğer var ise bir sevgilisi. Herkesin 14 Şubat için rezervasyonları, hediye alımları gibi telaşları artar ve ne alacağını bilemeyen karar veremeyen bir sürü insan dolanır etrafta. Kadınlar zaten çıldırma noktasına geliyor böyle dönemlerde. 

Elinde kocaman çiçekler ya da ambalaja sığmayan hediyeler, cüzdana düşman pahalı ürünler  1 tek günde sevgiyi anlatmak için ne kadar gereksiz. Ülke ekonomisini sevgililer günü mü kurtaracaktır 24 saatte?  Hala bu saatlerde birileri gecenin faturasının hesabını yapmakla meşgul. Belki de bugünün faturası için kredi çekenler bile vardır.

Yalnızlığı sevmez kimse, ağlar her önüne gelene yalnızım diye ya da içine atıp susar, susadıkça alkol alır. Lakin sevineceği ender günlerinden birini yaşamaktadır bugün. Cüzdanına sıkı sıkı sarılır ve iyi ki yalnızım deyip bir sevgililer gününü daha yalnız ve zengin kapatır.     



13 Şubat 2010 Cumartesi

bire bir atışlar - I

Gençliğimizin aydınlıkta gözünü karartmaya çalıştığı, karanlıkta ışığı yakarak aydınlanmaya çalıştığımız, fakat hiç adam olmaya çalışmadığımız çağlarda sürüklendik, savrulduk, müsait bir yer bulduk, yaşlıya yer vermeden oturduk. Elimiz sık kullanmasa da cetvel pergel  tuttuk   Arkadaşı oturmaya yeltenirken altındaki sırayı çeker olduk. Bazen de yazılılarda şimdi yaptığımız gibi  boş verirdik, kağıtları, zaten geçim sıkıntısı çeken hocalarımız bari yazılı kağıtlarını okurken zorlanmasın istedik. Bu iyi niyet takdir gördü ve hayata istediğimiz sorunlardan başlayabildik.

İnternet sohbetlerinde kızlara  iş-okul ve  simgesel ifadeler ile ikisini bir arada yapabildiğimizi anlattık. Bir nevi aşkın kanununu sanaldan okurken de çalışmak gibi bir anlamı da oldu üstü kapalı. Şimdi her şey bitmiş gibi, sanki okuyup üfledik duvara astık insanlık inkılabının kopyalarını. Sanki biraz yorulduk hayat denen minyatür kale maçta ya da sağ arka adalemiz çekti geçmişe doğru bizi.

Geçmiş zamanlı cümlelerin içinde gelecek zaman serpiştirme vakti gelir bazen. Gelmişim geçmişimi aratmasın diyerek maddi manevi bir şekilde çoğalarak artmalı her konudaki girişimler. Doyumsuz avuç ovuşturmalarla  olmasın, yoldaki çizgilere basma takıntılarını göz ardı ederek yürümeli. Geride bıraktıklarını sadece otobüsün ters koltuğuna oturduğunda düşünmeli. Mümkün olduğunca görmeli, geçirmeli bazen, toplu iğne deliğinden ipliği.

Yerde gördüğü parayı almayacaksa başı dik yürümeli. Bir kelebeğin yaşama sevincine özenmeli, bir martı gibi hayata göz kırpmalı. Sorguladığın, ne yapacağın olmalı ki, ne yaptığının farkında olasın. Yanlışların da olmalı, korkuların da, korkularını yendiğin gün, cesaretin yalnızca başkalarında olmadığını görmeli. Ayda bir iki kere ‘’Vay be ! ben neymişim ?’’ demeli. Erken yatmalı, erkenden kalkmalı. Sadece, uyandığında gidilecek mutsuzluğa hep geç kalmalı. Askerliğini yapmalı, en az bir dil bilmeli,  ırklardan kaçarken, arklara düşmemeli. Arkadaş edinmeli, en başta kendini ya da yan masadakini...

8 Şubat 2010 Pazartesi

10lar



Cassio de Souza Soares Lincoln,  verdiğinden daha fazlasını alan bir başka pahalı Brezilyalı. Galatasaray'a yaramıyor böylesi. Mario Jardel i andırıyor gelişi ve gidişi. Çok kafiyeli oldu sonlandıralım şu işi.  Öteden beri milliyetin spor sayfalarını okuyunca böyle uyaklı bir dil de kazanıyor insan. İlk geldiğinde seyircisiz maçlarda gösterdiği performans herkesi heyecanlandırdı. Büyük maçlarda büyük işler bekledik. Uzun zamandır da böyle transferlerden çok şeyler bekler olduk. Tam bir hüsran bu adam.

O eski 10 numaralardan fazla bahsedip adamların kulağını çınlatmaya gerek yok. Lincoln onlar gibi olamadı. Aslında böyle bir fırsatı tepmesine akıl erdirmek zor. Galatasaray'dan oynamadan aldığı, belki Brezilya'da  oynayarak kazanacağından muhtemelen daha fazladır. Ama ne olursa olsun koca bir yıla yakın zamanı oynamadan geçirdi. Belki de tekrar form tutması aylar alacak. Kendine yaptığı zararın da farkında değil.

Böyle adamlar için Türkiye'de futbol oynamak dünyanın belki de en kolay işi, eğer kendinizi iyi pazarlarsanız. Örnek Alex, o kadar uzun zaman oldu ki Fenerbahçe'de, geldiği zamanı unuttuk. Koşmaz, kendini yormaz, bir frikik, 1-2 şut, 3-5 öldürücü pas ile çoğu zaman adam olmaz denen Fenerbahçe'yi toparlamıştır. Yaşadığı Şampiyonluklar ve kazandığı paralarla günün birinde mutlu mesut evine gidecek, belki de bu minnet borcundan dolayı gitmek bile istemeyecek. Lincoln de Alex gibi Brezilya milli takımının kapısından bile gireceğe benzemiyor. Hayatında yapacağı en güzel işlerden birisi Galatasaray'da Alex modelinde bir kariyer yapmak olmalıydı. Belki uzun vadede Galatasaray bundan hoşlanmazdı ama onların tek kurtuluşu bu. Yoksa geldikleri gibi giderler. 

Onlar milli takıma giremiyorlar fakat Elano Brezilya milli takımının değişmez oyuncusu, en azından şimdilik. Sezon başında geldi, maç eksiği, uyum sorunu, gibi bahane süreçlerini de atlattı. Gerçi sakatlıklar yüzünden abuk sabuk bir kadroya sahip olmuş olan Galatasaray'da yine bir kaç bahane içinde bulabiliriz kendisini. Oynadığı yer, giydiği anlamsız 9 numaralı forma ile beraber pek uyumsuz kalıyor. Kendisi ya da Rijkaard için normal olabilir ama maliyeti ve etiketi düşünülürse, en azından zemini düzgün rakibi ciddi olan maçların anlamlı galibiyetlerinde rol almalı. Kayseri'de berabere kalmak ayıp değil zaten, hele bu haldeyken. Emre Çolak o pozisyonu gole çeviremedi diye kızmadan önce,  Elano girdiği rahat pozisyonu neden gole çeviremedi diye sormak daha cazip.

9 numara Galatasaray'da Hakan Şükür demek, Kral duygusal adamdı, bazen haftalarca gol atamazdı. Fakat Elano forvet değil, açılmak için gol atmayı beklemiyordur umarım. Ya da bir Galatasaraylı paranoyası uygun gibi hazır santrafor Arda olduğuna göre, bu ara formaları değiştirseler belki etkili olur düşüncesindeyim.