27 Temmuz 2010 Salı

Benim ne işim var burada ? (İzmit-Yuvacık-Serindere)

Keyfine düşkün  herhangi bir insanın (mesela ben) zorluk içerikli  ve yorgunluk hissiyatı neticesinde isyan edebileceği anlardan biriydi.  Her pazar öğlene kadar uyuyabilen bünyenin günün erken saatlerinde evinden çıkıp, kendini dağlara taşlara vurması, düşük ihtimalde bir eylemdi. Her an vazgeçebilme ihtimalim vardı. Fakat hayattan keyif almayı sadece bir yaylı yatağa bağlamanın saçma olduğunun da farkındaydım.Zorla edilen bilmemneden hayır gelmez fikriyatı, beni bugüne kadar bu tarz etkinlikerden uzak tutmayı başarmıştı. Beklenen olmadı profilde gezinin fotoğraflarını görenler photoshop oyunu sanmasın sakın oradaydım.

Sabah evden çıkış, yeni arkadaşlarla toplanıp harekete geçilerek akıp giden İzmit _ Yuvacık yolculuğu işin kolay taraflarıydı. Parkurun başına gelip güzelim yaz sıcağında botu ayağa takınca hafif bir tedirginlik olmadı değil. Yürüyüşün final kısmında hiç hatırlayamayacağım sempatik patikadan ilerleyip, serindereye vardık.Benim hayal ettiğim gibi değildi. Gittikçe sarpasardı. Geri dönüş ya da durmak yoktu. Artık vazgeçmek imkansız bir seçimdi. Ayak, bacak, diz derken serinlik biraz daha yukarılara ulaştı ve artık kurumak akşama kalmıştı. Zemini küçük kayalarla dolu telaşlı sularda yürüyebilmek için sağdan soldan bulduğum sopaları kaybetmek yenisini bulana kadar tedirginlik hissini ayakta tuttu.

Başlangıçtan kısa bir süre sonra devamlı ayağımı basacağım yere bakıyor olmaktan, nasıl bir cennetin içinde oduğumu biraz geç farketmenin verdiği vay be! tepkilerini de haykırdım.  Zaman zaman kanyonun içinde olduğumu bile unutuyordum. Tek bir düşünce vardı kafalarda, aman düşüp çanak çömlek yakışırmaları yapılan değerli organlara hasar vermeyelim. Zaman zaman kısa molalar verildi. Daha ne kadar var diye soruldu. Kesin ve net cevaplar alınamadı. İşin tadı kaçabilirdi.İlk vazgeçene yarenlik edebilirdim. Tabi ilerleyen dakikalarda fire verecektik, yemek molası akabinde de bu tahmin tuttu.Aslında ben de fireler arasında sayılmaktan rahatsız olmazdım.Sonradan çok pişman olacağım bu kararı vererek yola devam ettim.

Spora uzak bir adamın doğa sporlarına direkt dalması sakıncalı olabilirdi. Neyse ki yolun sonunda sadece bedensel yorgunluk ve kas ağrılarından başka hasar yoktu. Hem akan suya karşı koymak, hem de zemini her adımda bozuk olan bir yerde düşmeden yürüyüp yolu bitirebilmek sevindici bir netice elbet.

Şelalele,kütük,dere,kum,kaya ve onları içinde barındıran daracık kanyon, sadece 6 km lik yolda gördüğümüz zorluklardı. Mutluluk isesonunda yorgun bedeni  dinlendirecek bir yere yığılmaktı.
 
Nerede olsan dünyada, yolun hiç bitmeyecek,
Sen ileri giderken, biri bekle diyecek.
Bekleme bas gaza, sularda yorulursun,
Bir köşede durakla, ıslak donun kurusun.

5 yorum:

  1. Aldığın oksijen de yanına kar kaldı desene. :)
    8 Ağustos günü de Kanlıçay var ki, Serindere'den sonra vız gelir be Kamil sana.
    Eline sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, yalnız botları minibüste unutmuşum. Parmakarası terlikle katılırım artık :)

    YanıtlaSil
  3. Parmakarası sanırım güç olabilir. :)
    İletişim kurup aldırırsın sen onu yahu, olmadı kara plastiklerden alırız sana, hani yalancıktan bacıkları olanlardan, kaytarmak yok. :P

    YanıtlaSil
  4. 8 ağustos dan önce 1 ağustos da Soğukdere organizasyonu var arkadaşlar. Kaytarmak yok.... Voltranı oluşturacaz bu haftada

    YanıtlaSil
  5. Soğukdere'yi biliyorum, Serindere'den sonra değmez. Hem Mehmet İncesu yok, onsuz dere düşünemiyorum. Kim Tarzan gibi tırmanacak oraya buraya? :)

    YanıtlaSil