30 Temmuz 2010 Cuma

Galatasaray 2 - OFK Belgrad 2

2010-2011 sezonunun ilk resmi maçı için Eski açıkta yerimizi aldık. Erken gittik, yenileri de görelim yumruk şovların tadına varalım dedik. Eski açık biraz başı boş kalmış, tatilde olabilirler. Ultraslan kapalıdaki yere geçmiş olsa da pek tat vermedi. 

Futbolu konuşmaya gerek yok, bir Arda Turan geçti önümüzden. Golünü attıktan sonra ben buradayım dedi. Umarım maçtan sonra diğer arkadaşlarına da sahada  olmaları gerektiğini iletir. Henüz erken belki ama tribünde hissedileni sahada görmek ister taraftar. 

Bir de protesto vardı yönetime, içinde ne olup bittiğini taraftar konumunda hiçbir zaman  bilemeyeceğimiz olaylardan biri, Haldun Üstünel'in gidişi pankartla gündeme getirildi. 

27 Temmuz 2010 Salı

Benim ne işim var burada ? (İzmit-Yuvacık-Serindere)

Keyfine düşkün  herhangi bir insanın (mesela ben) zorluk içerikli  ve yorgunluk hissiyatı neticesinde isyan edebileceği anlardan biriydi.  Her pazar öğlene kadar uyuyabilen bünyenin günün erken saatlerinde evinden çıkıp, kendini dağlara taşlara vurması, düşük ihtimalde bir eylemdi. Her an vazgeçebilme ihtimalim vardı. Fakat hayattan keyif almayı sadece bir yaylı yatağa bağlamanın saçma olduğunun da farkındaydım.Zorla edilen bilmemneden hayır gelmez fikriyatı, beni bugüne kadar bu tarz etkinlikerden uzak tutmayı başarmıştı. Beklenen olmadı profilde gezinin fotoğraflarını görenler photoshop oyunu sanmasın sakın oradaydım.

Sabah evden çıkış, yeni arkadaşlarla toplanıp harekete geçilerek akıp giden İzmit _ Yuvacık yolculuğu işin kolay taraflarıydı. Parkurun başına gelip güzelim yaz sıcağında botu ayağa takınca hafif bir tedirginlik olmadı değil. Yürüyüşün final kısmında hiç hatırlayamayacağım sempatik patikadan ilerleyip, serindereye vardık.Benim hayal ettiğim gibi değildi. Gittikçe sarpasardı. Geri dönüş ya da durmak yoktu. Artık vazgeçmek imkansız bir seçimdi. Ayak, bacak, diz derken serinlik biraz daha yukarılara ulaştı ve artık kurumak akşama kalmıştı. Zemini küçük kayalarla dolu telaşlı sularda yürüyebilmek için sağdan soldan bulduğum sopaları kaybetmek yenisini bulana kadar tedirginlik hissini ayakta tuttu.

Başlangıçtan kısa bir süre sonra devamlı ayağımı basacağım yere bakıyor olmaktan, nasıl bir cennetin içinde oduğumu biraz geç farketmenin verdiği vay be! tepkilerini de haykırdım.  Zaman zaman kanyonun içinde olduğumu bile unutuyordum. Tek bir düşünce vardı kafalarda, aman düşüp çanak çömlek yakışırmaları yapılan değerli organlara hasar vermeyelim. Zaman zaman kısa molalar verildi. Daha ne kadar var diye soruldu. Kesin ve net cevaplar alınamadı. İşin tadı kaçabilirdi.İlk vazgeçene yarenlik edebilirdim. Tabi ilerleyen dakikalarda fire verecektik, yemek molası akabinde de bu tahmin tuttu.Aslında ben de fireler arasında sayılmaktan rahatsız olmazdım.Sonradan çok pişman olacağım bu kararı vererek yola devam ettim.

Spora uzak bir adamın doğa sporlarına direkt dalması sakıncalı olabilirdi. Neyse ki yolun sonunda sadece bedensel yorgunluk ve kas ağrılarından başka hasar yoktu. Hem akan suya karşı koymak, hem de zemini her adımda bozuk olan bir yerde düşmeden yürüyüp yolu bitirebilmek sevindici bir netice elbet.

Şelalele,kütük,dere,kum,kaya ve onları içinde barındıran daracık kanyon, sadece 6 km lik yolda gördüğümüz zorluklardı. Mutluluk isesonunda yorgun bedeni  dinlendirecek bir yere yığılmaktı.
 
Nerede olsan dünyada, yolun hiç bitmeyecek,
Sen ileri giderken, biri bekle diyecek.
Bekleme bas gaza, sularda yorulursun,
Bir köşede durakla, ıslak donun kurusun.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

1 sigara molası

Sen karar ver, düşün taşın, günlerce krizlere meydan oku.bir iki günlük gaflet sebebiyle de olsa sigaraya yenil.Çok acı evet ben bugün sigara içtim, ama niye ? Niyesi yok içtim işte. Yıllardır içtiğim gibi içtim. Eskileri de katarsak bu ilk mağlubiyet değil. 

Her şey sigara tiryakisi olmayan bir arkadaşın, arada sırada keyif için içebilme ihtimalini hissettiren duygusalı akabinde,  gaza gelmek diye tabir edilen  mevzu   doğrultusunda ''ulan ben niye içmeyeyim ki ?'' sorusunun kafamda belirmesinin ardından,   bünyeye de nüfuz etti. Bununla beraber tüketilen sigaralar bir yenilginin habercisiydi. 

Elbet zaafıma yenik düşebilirdim. Sonuç olarak savaş devam ediyor. Bir darbe aldık ve sendeledik.Şimdi tekrar  yola devam takvimi sıfırlamak icap edecek ne yazık ki

16 Temmuz 2010 Cuma

Dumansız 3. Gün

Bir şekilde sonlandırmayı başardığım gün tam bir işkence günüymüş meğer. Buradan sigarayı bırakmayı başarmış insanlara şükranlarımı ve saygılarımı sunuyorum. Üçüncü gün gelmiş ne olacak işte yahu dedim. Fakat oluyormuş ilk iki günden daha beteri.

Bugün mesai saatlerinde çok hissettirmese de kendimi çok zorlamadan süreyi doldurdum. Lakin eve atılan ilk adımla başlayan küçük krizler akşam yemeğinden sonra tamamen bünyeye hakim oldu. Bu sefer başka bir oyalama taktiği fazla gecikmeden bulundu. 1 adet playstation ve orta kıvamda oyun becerisine sahip bir yeğen yeterliydi. Fakat moral bulmak için Barcelona yı seçerek 3-3 biten normal sürenin üstüne uzatmalarda da yenişemeyince penaltılarla ilk maçı zar zor aldım. Devamında ise kendimi hızlı koşmaya fazla kaptırdığımda bir parmağı neredeyse joystick üstüne bırakacakken ara verdik.

Normalde bu aralıkta 1 sigara iyi giderdi değil mi ? Beklenen olmadı ama berbat İtalya ile   Fransa ya yenilmek bir paket sigara içmekten daha beter etti. Aralıktan yararlanıp dinlenen parmaklar yine uzatmalara gidecek olan Boston - Lakers finaline sahne oldu. Maç uzadı, fakat uzatmalar oynanmadı. Bu akşamı sigarasız kapatmak için bahaneydi playstation, yoksa bu sıcakta tv karşısında sıkılmanın ne manası vardı.

İlk zamanların sorunlu olacağı belliydi. Yıllardır denemedim ve kimseden dinlemedim. Ama bu kadar zor olacağını keşke daha önce bilseydim. Şimdi aklımdaki tek soru şu. Acaba hayatta sigarayı hiç istemediğim bir gün olacak mı ?  Ya da başka neyi bu derece bağımlılıkla isterim mesela ? Hayatımın büyük bir bölümünde yanımda olan sigara ile çakmak tekrar geri dönecekler mi ?  

15 Temmuz 2010 Perşembe

Dumansız 2. gün

İlk zamanlar ayrılmak kolaydı, 11 yıl sadece tek ayrılık denemesi ile geçildi. 20 günlük kısa ayrılık hayatımda bir daha hiç görmediğim bir kişinin '' baba yak bi tane '' demesiyle son buldu. Bir daha da 2. günü olan hiç bir deneme gerçekleşmedi. O yüzden bu yazının 1. günü olamadı. Çünkü hiçbir  1. gün sigarasız son bulamadı. 

Başladığım ilk günlerde onu bir gün rahatça bırakacağımdan çok fazla emindim. Beraber ilk yılı devirdiğimde çok mutluydum da onunla. Ben diğer tiryakiler gibi erken yaşlarda başlamadım. En azından kendi kurallarıma göre reşit olmak gerekiyordu.  Çünkü ben 18 olmadan kahveye bile gitmezdim. Sanki öyle bir denetim varda suçlanıp hapse atılacakmış gibi korkardım.

Bu küçük önlemler beni sigaraya geç yaklaştırdı, ama günün birinde tiryaki olmama engel olamadı.Varoş yoğun bir ilçede, sağlıksız bir lisede sigara içmeden mezun olabildim ben. Liseden sonraki boşluk evresinde yakaladı  beni bu zehir. Hem de çok havalı paketleri, karizmatik isimleriyle... Amerikan sinemasının en parlak oyuncularının elinde, ağzında markaları gözükecek şekilde zihnime kazındı. Çünkü yasaklar şimdi olduğu gibi değildi. 

Aslında bırakacaktım ben gerçekten,  günde 5-10 arası olan tüketimim ilk yıldan sonra 10-15 aralığına geldi. Bununla beraber hemen hemen her gün sigara almak için markete gider oldum. Siz markete yaklaşırken tezgahtarın her gün sattığı o paketi tezgaha siz söylemeden bırakması vardır ki bu hal normalde sizin gerçek bir tiryaki olduğunuzun suratınıza  bir tokat gibi çarpması demektir. Cümledeki bu normal hal gerçekçi bakıldığında anormal bir bağımlılıktır. 

Son yıllardaki bir çok denemenin ilk gün başarısız olması acı bir gerçek. Halbuki atlatılacak olan ilk gün diğerleri için dayanak olacaktır. Dayanılmasının zorluğu da sigaraya bir nefes kadar yakın olmaktır. Çünkü henüz bırakmış olduğunuzdan sigara ile ilgili bütün materyallere sahip olarak tekrardan başlayabilirsiniz. Sigara ile edinilen bir çevre, çakmak kül tablası gibi yardımcı malzemeler, ve her zaman canınızın çekmesini sağlayacak kahve çay ve yemek molalarında gel de içme...

Her sabah ilk çayla beraber, mümkün olduğunca saat başı, öğlen ve akşam yemekleri sonrası, sevinince,  üzülünce,   sinirli veya rahat zamanlarda bile her daim içmek için bir sebep varken. Onunla geçen bunca zaman ne ile dolacak. Üstelik son 48 saattir bir nefes bile alamadığını ayak uçlarına kadar hissederken. Yemekten sonra karşında paşa paşa tüttüren birileri varken. Çay demlenmiş, balkon atmosferi üfür üfür eserken. İlk günü atlatan adam 2. gün bu katliama izin vermez artık. Bugün de beraberdik ama gol yemedik. Önümüzdeki maçlara bakıyoruz.