17 Kasım 2013 Pazar

Saklı Devletin Güncesi - Uğur Mumcu


Çocuk olduğum yıllarda eve sadece hafta sonları gazete alınırdı. Onlar da reklam kokan boyalı sayfalardan ibaret olurdu. İlgi odağı futbol ve magazine bulanmış, üçüncü sayfa haberleri ile moralimizi bozan, meteliksiz insanlar için hiçbir şey ifade etmeyen ekonomi sayfalarının ise varlığını dahi hatırlamadığım  kağıt parçalarıydı onlar. Fakat bana öyle geliyormuş. O boyalı basının içinde farklılık gösteren, şerefli insanlar bulunurmuş.

Bir akraba gezmesinde yatılı kalmıştık. Öğlen ya da sabahtı ama hafta sonuydu, (kontrol ettim şimdi pazarmış.) Televizyonlar'da bir kara haberdir dönüyor. Çocuğum, bilmiyorum bir gazeteci suikast neticesinde hayatını kaybetmiş. Moraller bozuldu evde, herkesin canı sıkıldı. Haberler devam etti günlerce. Faili meçhul 
ne demekti ? O yıllarda ve ondan sonraları çok kullanılan kelimeler olacaktı. Terör belası o dönemlerde ülkeyi sarmış ve en hareketli dönemlerini yaşatıyordu. Bu Uğur Mumcu da kimdi ? İnternet yoktu, Televizyonlar da parmakla sayılabilirdi. Bugüne kadar da araştırma yapmamak, sormamak, kim olduğunu öğrenmemek ilginç ve garip geliyor. O kara günün üstünden geçen yirmi yıl haber bültenlerinde o tarih geldiğinde kısa bir haber belki yapılıyor belki de ben izlemiyordum. 

Yılbaşından bir kaç gün önce ''Saklı Devletin Güncesi'' adında, yazılarından seçmeler olan, adına kurulan vakfın ''um:ag'' yayımladığı  kitabı aldım. Okuyunca da gazetesinde yazdığı yazılardan haberim oldu. Vatanseverliğini, mesleğine olan saygısını ve millete olan sevgisini anlamak zor değil. 

Bir kış günü, çocuk aklımla sadece bir gazeteci öldürüldü sandım, ölmemiş. Yazdıkları ve anlattıkları ile hala bir yerlerde yaşıyor o vatansever.  


Into the Wild (2007)


Bir şeyler yazmadan önce tuvalete gittim. Oturup rahat rahat yazmak varken şimdi erteleme yapmaya gerek yoktu. Türk'ün aklı nerede gelir malumdur, benim de aklıma bir şeyler geliverdi, oturup yazana kadar da gidiverdi. Neyse bahsedelim bir şeylerden. 

Burada yirmili yaşlarında bir adamın isyanı var hayata, sisteme ve ailesine. O erken ve ergen yaşların geçtiği dönemlerdeki asi ruhu, ya da isyankar bünyesi, gelecekte her şeyin en doğrusunu yapacağını sandığından soyunuyor bu çılgınlıklara. Bizim buralarda böyle olmaz muhabbetine girmeyelim ama terk edersen hayatını geberip gidersin yalnız başına bu bir gerçek. Sen de büyü de seni de görelim ey efendi, neleri düzeltip neleri değiştireceksin. Daha hikayen başlamadan kaçıp gitmişsin. Sonunda bütün emeğini, varını yoğunu, gücünü tüketip pişman olmak, işte yıkıcı sonucu bu olayın. 

''Onun yerinde ben olsaydım'' dedirtiyor mu ? Kaçıp gitme fikri bunalıma düştüğünde herkesin içinde olağandır, ama sahip olduklarından vazgeçmek çok büyük cesaret işi. Christopher McCandless'a bu konuda saygı duysam da bunu dillendirmek istemem. Biz olsak bir sahil kasabası deriz. Adam safi yaban hayata dalıp gitmiş.
Gerçek hikayesi ile vereceği mesajlar bir yana beni asıl ilgilendiren filmin resimleri. Bu filmin resimleri ve müzikleri dikkat çekici güzellikte. Miskin bir pazar günü uzanıp evde izlenecek keyifte olması tavsiye edilebilirliği arttırır. Bu filmi izlediğime pişman olmadım. Kaçırdığı filmlerden biri olduğu ise gayet net.