Gençliğimizin aydınlıkta gözünü karartmaya çalıştığı, karanlıkta ışığı yakarak aydınlanmaya çalıştığımız, fakat hiç adam olmaya çalışmadığımız çağlarda sürüklendik, savrulduk, müsait bir yer bulduk, yaşlıya yer vermeden oturduk. Elimiz sık kullanmasa da cetvel pergel tuttuk Arkadaşı oturmaya yeltenirken altındaki sırayı çeker olduk. Bazen de yazılılarda şimdi yaptığımız gibi boş verirdik, kağıtları, zaten geçim sıkıntısı çeken hocalarımız bari yazılı kağıtlarını okurken zorlanmasın istedik. Bu iyi niyet takdir gördü ve hayata istediğimiz sorunlardan başlayabildik.
İnternet sohbetlerinde kızlara iş-okul ve simgesel ifadeler ile ikisini bir arada yapabildiğimizi anlattık. Bir nevi aşkın kanununu sanaldan okurken de çalışmak gibi bir anlamı da oldu üstü kapalı. Şimdi her şey bitmiş gibi, sanki okuyup üfledik duvara astık insanlık inkılabının kopyalarını. Sanki biraz yorulduk hayat denen minyatür kale maçta ya da sağ arka adalemiz çekti geçmişe doğru bizi.
Geçmiş zamanlı cümlelerin içinde gelecek zaman serpiştirme vakti gelir bazen. Gelmişim geçmişimi aratmasın diyerek maddi manevi bir şekilde çoğalarak artmalı her konudaki girişimler. Doyumsuz avuç ovuşturmalarla olmasın, yoldaki çizgilere basma takıntılarını göz ardı ederek yürümeli. Geride bıraktıklarını sadece otobüsün ters koltuğuna oturduğunda düşünmeli. Mümkün olduğunca görmeli, geçirmeli bazen, toplu iğne deliğinden ipliği.
Yerde gördüğü parayı almayacaksa başı dik yürümeli. Bir kelebeğin yaşama sevincine özenmeli, bir martı gibi hayata göz kırpmalı. Sorguladığın, ne yapacağın olmalı ki, ne yaptığının farkında olasın. Yanlışların da olmalı, korkuların da, korkularını yendiğin gün, cesaretin yalnızca başkalarında olmadığını görmeli. Ayda bir iki kere ‘’Vay be ! ben neymişim ?’’ demeli. Erken yatmalı, erkenden kalkmalı. Sadece, uyandığında gidilecek mutsuzluğa hep geç kalmalı. Askerliğini yapmalı, en az bir dil bilmeli, ırklardan kaçarken, arklara düşmemeli. Arkadaş edinmeli, en başta kendini ya da yan masadakini...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder