Sevdiğin bir şarkıyı anımsayıp dinleyebilmek ve bağıra bağıra söylemek ne kadar kolaymış.
Canın istediğinde boğazda çayı içip sigarayı tüttürmek ne büyük keyifmiş.
Özlediğin birisine telefon açıp onunla hasret gidermek yakındaysa yüzünü görebilmek ve kavuşmak ne kadar özelmiş.
Zamanı kendi keyfine göre ayarlayıp uyanmamak ya da alakasız bir saatte sırtını bir yere yaslayıp oturmak başını bir yere dayayıp kestirmek ne tatlı gelirmiş.
Her gün yeni bir kıyafet giyip tertemiz dolaşmak ne güzelmiş. Cam bardakta çayı içebilmek Kahveyi makineden değil de ocakta kaynayan sudan bir fincana dökmek, kokusunu duyabilmek ne güzelmiş.
Eski resimlerine bakıp hatıraları tekrar gözden geçirmek ne iyi gelirmiş.
Akşam başını yastığa koyup dünyevi borcum yok demek ne büyük kazançmış.
Emek verip karşılığını almak ne büyük lütufmuş.
Gün gelip arkanı dönüp gittiğinde arkada yolunu kimlerin beklediğini görmek insanı nasıl mutlu edermiş.
İnsan unuttukça hatırlamaya yaklaşıyor belki de kaybettiklerini. Dibe vuruyor bir yerde. Korkuyor ama hemen can vermiyor.
Bir şans daha buluyor hayata dair.
Gözlerini açtığımız her yeni gün kıymetini bilmekte zorlanacağımız yeni şanslar yeni mutluluklar demek.
Dikkatle yaşayıp hayatı boş geçmemek lazımmış.
Meğer bir şeyleri kaybetmeden kıymetini bilmek ne kadar zormuş.
Arada böyle uzaklaşmalar olmasa öğrenemez insan.
Bana bunlar hiç yabancı gelmiyor....
YanıtlaSilZamanla unutulur gider, aslında unutmamak lazım.
YanıtlaSil