17 Kasım 2013 Pazar

Into the Wild (2007)


Bir şeyler yazmadan önce tuvalete gittim. Oturup rahat rahat yazmak varken şimdi erteleme yapmaya gerek yoktu. Türk'ün aklı nerede gelir malumdur, benim de aklıma bir şeyler geliverdi, oturup yazana kadar da gidiverdi. Neyse bahsedelim bir şeylerden. 

Burada yirmili yaşlarında bir adamın isyanı var hayata, sisteme ve ailesine. O erken ve ergen yaşların geçtiği dönemlerdeki asi ruhu, ya da isyankar bünyesi, gelecekte her şeyin en doğrusunu yapacağını sandığından soyunuyor bu çılgınlıklara. Bizim buralarda böyle olmaz muhabbetine girmeyelim ama terk edersen hayatını geberip gidersin yalnız başına bu bir gerçek. Sen de büyü de seni de görelim ey efendi, neleri düzeltip neleri değiştireceksin. Daha hikayen başlamadan kaçıp gitmişsin. Sonunda bütün emeğini, varını yoğunu, gücünü tüketip pişman olmak, işte yıkıcı sonucu bu olayın. 

''Onun yerinde ben olsaydım'' dedirtiyor mu ? Kaçıp gitme fikri bunalıma düştüğünde herkesin içinde olağandır, ama sahip olduklarından vazgeçmek çok büyük cesaret işi. Christopher McCandless'a bu konuda saygı duysam da bunu dillendirmek istemem. Biz olsak bir sahil kasabası deriz. Adam safi yaban hayata dalıp gitmiş.
Gerçek hikayesi ile vereceği mesajlar bir yana beni asıl ilgilendiren filmin resimleri. Bu filmin resimleri ve müzikleri dikkat çekici güzellikte. Miskin bir pazar günü uzanıp evde izlenecek keyifte olması tavsiye edilebilirliği arttırır. Bu filmi izlediğime pişman olmadım. Kaçırdığı filmlerden biri olduğu ise gayet net.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder