27 Temmuz 2009 Pazartesi
Gençliğin gözyaşı R.E.R
25 Temmuz 2009 Cumartesi
Değişiklik iyidir.
Değişik bir transfer şekli. Eto ile ilgili hep mutsuzmuş hissi veren haberler dolaşırdı Barcelona forması giyerken. Son dönem benzer haberler İbrahimoviç için de İnter'de konuşuluyordu. Fotbolseverler için keyif verici bir haber açıkçası ben Eto'yu La Liga da görmekten İbrahimoviç i Seri A da izlemekten sıkılmıştım. Yıldız futbolcuların bu şekilde yer değiştirmesi yine de bize garip geliyor. Mesela eldeki tek yıldız forvet Baros'u verip kimi alabilirsin ? Neyse bizim ligimizi aşan haberler bunlar.
Kurabiye canavarı
Kurabiye ve sütü akıllara kazıdın. Ama hiç birini yemedin sen hep yerlere döktün. Demek ki yerlere kırık dökmek doğru bir şeydi. Öyle gördüler senden. Başka insanların önündeki kurabiyeleri de yedin. Başkasının hakkına göz dikmeyi öğrendiler ve yine kötü örnek oldun masum yavrulara. Sevimli adamdın ama pek hayrın dokunmadı sevenlerine. Ama sen bir canavardın ve işini iyi yapıyordun. Suç seni izleyenlerdeydi. Bir çok velet seninle büyüdü. Bugün sevenlerin trafikte yol vermez oldular. Hırsız huysuz oldular. Hak hukuk kavramlarını senin gibi çarçur eder oldular. Onlara sen öğrettin bu dümenleri. Tüylerin dökülsün kurabiye canavarı.
24 Temmuz 2009 Cuma
Med Cezir
Yıllardır bıkmadan usanmadan ve ileri geri sarmadan dinlediğim tek albüm. Muhtemelen o dönemde albümü dinleme şansını yakalayabilen bir çok kişi aynı durumu yaşayıp keyif almış olmalı. O zamanlar Compact Disc yeni yayılmaya başlamış kasetçalar cihazların ciddi şekilde hüküm sürdüğü mp3' ün hayal bile edilemediği dönemlerdi. Kaseti yerleştirmeden önce cihazın içinde bantı okuyan kristali kolonyalı pamukla silerdik. Daha sonra bas play e çalsın. İşte o zahmetli eylemi çok az gerçekleştirdim bu albümü dinlediğim dönemlerde. Şarkıların hepsi birbirinden güzeldi. Sadece Dedikodu' ya uzaktım o zamanlar biraz garip gelmişti. Sonra Orhan Veli'yi tanıyınca Dedikodu sever oldum. Şimdi hiç bir albümün tamamını dinleyecek tahammülüm yok. Çünkü böyle bir eser yok. Tadı damağımızda kaldı.
19 Temmuz 2009 Pazar
Melisa Sözen
Bugün her zamanki pazarlardan farklı bir gün yaşadım. İstanbul'da olupta Adaları gezmeyen insanlar vardır. Azdır diyemiyeceğim bulunduğu semtten bile dışarı çıkamamış bir sürü insanın olduğunu biliyorum. Lakin haftasonu olduğundan olsa gerek ada vapuru iskeleye hemen yakınında denize giren insanların arasından geçip yanaştı. İlk durak olan Kınalıadada aldım soluğu. Sahildeki görüntü bana Titanic filmindeki batıştan sonra su yüzünde debelenen insan yığınını hatırlattı. 3 metrede bir insan göze çarpıyordu. Eminönü meydanında belki normal ama ada sahilinde sıktı beni o kalabalık. Ama adanın arkasındaki beach club diye tabir edilen mekanlar daha sakin ve nezih olduğundan tercih edilebilir. Tabi giriş parasını hesap ederek. Günü birlik seyahatler yorucu olsa da Adalardan birinde yapılacak gezinti için yorulmaya değer doğrusu. Sadece dönüş yolundaki vıcıklayan bedeninizden rahatsız olmayacaksınız. 2 TL fazla verip bineceğiniz Deniz Otobüsü klimasıyla biraz rahatlatsada Kabataş a indiğinizde daha da artıyor tendeki nemlilik. O kadarda olsun deyip devam ediyoruz. Yıllar önce gittiğim Heybeliadayı pek iyi hatırlamıyorum. O yüzden bir daha tercih etmemiştim Adaları. Fakat Kınalıada 4 tarafından denize girilebildiği için daha cazip geldi bana. Ayazma Kamos denilen mekanda bu aktiviteyi gerçekleştirmek isterseniz ki adanın arkasında kalıyor. İstanbul'dan uzak olduğunuzu hissedebilirsiniz. Çünkü Yalova Çınarcık manzarasına bakar olursunuz bir an şehir dışındayım diyebilirsiniz. Daha önce gitmediyseniz de yıllardır İstanbul dayım diye konuşan birisi olarak benim gibi pişman olduğunuzu hissedebilirsiniz. Ayrıca mekan arkalarda kenarlarda kaldığından olabilir Melisa Sözen gibi güzelliklere de rastlayabilirsiniz. Bu medya maymunu olmak istemeyen ünlüler nerelerde takılıyor sorusunun cevabını aldım sanırım. Makyajsız olmasına rağmen fikrim değişmedi. Listemde yeri sağlamdı olmaya da devam edecek.
18 Temmuz 2009 Cumartesi
Her zaman sıkılacak bir şey vardır :)
Mevsim kışken hep kapalı mekanlarda yaşamak durumunda kalırız. Bahara ve yaza özlem başlar içten içe. Hayaller kurulur havaların ısındığı günlere ilişkin planlar yapılır. Hevesle girilir ilkbahara dışarıya çıkılır. Ama rahat etmek ne mümkün herkes dışardadır. Sahillere inilir deniz kenarındaki masalar ya da oturma alanları hep doludur. İstanbulluları bir de trafik sıkıntısı basar. Zaten tükenmeyen o trafik güzel havalarda daha da sarsar bünyeyi. Özel araçlarla ilerleyememekten toplu taşımada sürtünmeden mutsuzluk hasıl olur mevsim başındaki hevesli bedenlerde. Birde çayır çimen mekanlardaki börtü böcek tedirginliği şehir insanını sıkıntıya sokar. Çalışan insanlar haftasonuna hazırlar kendini ama bu bahsettiğim manzaralar kırar hevesini insanın. Güzelim baharın yazın tadını çıkarmak bir eziyete dönüşür. Kış mevsiminde yapılan planların birçoğu yarım kalır hatta gerçekleşmez. Evlere dönüldüğünde de durum pek iç açıcı değildir. Klima ya çok soğutur hasta eder ya da çalışmaz beter eder. Balkon keyfi sineklere televizyon heveside kokuşmuş tekrar filmlere ve dizilere ya da gereksiz bir yığın yarışma programlarına gebe kalır. Yani gönülsüz beraberlikten kör çocuk doğar misali vazgeçer bitkin halde halının üstüne yığılır kalırız. Tek teselli ansızın kesilen bir karpuz ya da kavun olabilir. Üşenmeyen kişilikler yakındaki bakkaldan bir dondurma kapıp gelebilir. Ama kısa süreli bir tebessüm getirir. Dondurma kilo yapar mı? kaygısı olanlar bile mevcuttur. Sonunda mutsuzluk hakim gibi görünüyor. E biz kışında mutsuzduk. Sonbahar zaten daha buhranlı geçebilir malum kapalı havalar geliyor. Hele birde kasımda başka olan aşkı yakalayamazsak vay halimize. Koca bir yılda ne kadar da sorunlu bir hayatımız varmış. Hiç eğlenememişiz hiç mutlu olmamışız gibi geliyor. Böyle olmaz bir yerlerde hata yapılıyor galiba. Neyse yaz akşamı pc başında monitör ve kasadan gelen ısıyla kızamık çıkarmamak lazım. Yazıyı daha güzel bir yere bağlama niyetim vardı. Ama gönülsüz bir yazı olsun istemem nokta koyuyorum. Fotoğraftaki karpuz yazıdaki en güzel şey olduğu için orada.
16 Temmuz 2009 Perşembe
Vapur
Amacım eser sahibine saygısızlık da değil.
Martıların özgürlüğünden ya da
Denizin mavisinden de değil.
* * *
Bu yalnızca benim kaçırdığım vapurlardan bir tanesiydi.
Koşup yetişmediğim.
* * *
Yorulmak değildi korkum.
Bir taşa takılıp suya düşmekten de korkmadım
Jetona verecek param da vardı
Ama bir de yalnız geri dönmek vardı.
* * *
Bu yalnızca benim kaçırdığım vapurlardan bir tanesiydi.
Koşup yetişmediğim.
tek bıyık
12 Temmuz 2009 Pazar
10' u unutmamalı
Galatasaray için Arda' ya 1o numaralı formayı vermek yeni bir transfer kadar etki yaratabilir. Metin Oktay gibi bir yıldızın yıllarca sırtında terlettiği o forma her futbolcuya verilmemeli zaten. Özellikle Lincoln bunu hiç haketmemiş belli oldu. Ama medya Hagi yi biraz çabuk unutmuş. Hagi futbolun yakın tarihinde ismi unutulmaması gereken 10 numaralardan bir tanesi. Galatasaray'ın ise tarihindeki en büyük başarıyı gösterdiği süreçte o formayı 5 yıl boyunca sırtında taşımış birisinden bahsedilmeliydi. Arda bu sorumluluğu kaptanlıkla beraber götürebilecek karaktere sahip önemli bir oyuncu. Bir zamanlar Sergen için de aynı hislerim vardı umarım ona benzemez.
5 Temmuz 2009 Pazar
korkmak yok yola devam
İnsan aklından geçenleri gerçekleştirmekte korkmamalı. Yaşamında sık rastlayamayacağı anları yaşamalı kendini yargılamadan. Hep düz yoldan ilerleyemeyebilir insan. Çukurlardan hendeklerden korkmamalı. Aslında en güzel en berrak sular ve masmavi koylar hep zor yollardan geçip ulaşabileceğimiz yerlerde değil mi ? Biraz zorlanarak kazandıklarımız daha tatlı gelmez mi ? Ama içimizde varsa bir korku yok hiç birinin tadı tuzu. Gün gelir keşke korkmasaydım demekte acı verir. Hayatın elinden tutamamak gibi bir şey bu insan hep birinin gelip elini tutacağını sanıp bekler durur. Günler aylar yıllar geçer. Hayat uçup gitmiş avuçlarının içinden. Keşke hayatın elini tutsaydım dememek için tutuşmalı yürek. Koşmalı peşinden aşk mı meşk mi her neyse istediği. Hayat beklemez kimseyi akıp gider. Bazen Fikret olmalı Elif in elinden tutup getirmeli hayatına. Elifin eliyle tutunmalı hayata, hayatına. Kolay gibi görünen zorlukları aşmalı. Çok zormuş gibi gördüğümüz hayatı kolaylaştırmalı.
Korkmamalı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)