Mavi ışıklar yanıp sönüyor ve ara katlarda bir dairenin içini
maviye boyayıp karanlığa bırakıyor. Bu her saniye aralıklı yanıp sönen mavi ışığın
karanlığında bir çocuk ağlaması var gibi. Sağlık ekipleri ışıltılı ama sıkıcı beyaz
ambulanstan hızlıca iniyorlar. Adres doğru mu? Evet burası. Binaya giriyorlar, insan
emin olsa da kendinden sanki zili çalacakmış gibi hissediyor. Hafif bir
tedirginlik bir korku olmuyor değil. Çok geçmeden binanın girişindeki fotoselli
ışık tekrar yanıyor. Sağlık ekiplerinin kolunda ağır ağır yürüyen bir kadın,
ardında hüngür hüngür ağlayan ve bir yakının belki de babasının kolunda bir
evlat annesi için korkuyor. Hasta ambulansa biniyor ama araç hemen gitmiyor. Sıkıntılı
bir bekleyiş koşuşturmalar oluyor. Çocuğu telkin etmeye çalışan büyüğü ambulans
şoförüne nereye gideceklerini soruyor. Çocuk ağlamaya devam ediyor. Koşuşturmalar
devam ediyor. Mavi ışıklar evin içinde dışında ve toplu konutlara ait tüm
pencereleri maviye boyuyor. İçim ürperiyor gidip kendi çocuklarıma bakıyorum. Onlar
sağlıklı ve sakin uyurken bir çocuk bu gece belki de hiç anlayamadığı bir sağlık
kompleksinde annesi için sabahlayacak. Belki de başkasının evinde kalacak.
Aklında bir sürü soru küçük bedenini zorunlu bir uykuya teslim edecek. Birileri
onu oyalamaya çalışırken onun aklı o anda hiç kimsenin olmadığı evde ailesiyle
normal bir akşamın hayalini kuracak. Olayların nereye varacağını tahmin etmesi
mümkün değil. Çocuk ambulansı hep kahraman bir vasıta olarak biliyor olsa da
kendi ailesinden biri için geldiğinde bu tedirginlik mutlaka ortaya çıkıyor. O
arabaya binenin hemencecik geri geleceğini düşünüp dalıp gidiyor. Ambulansın mavi
ışıkları bu gözlemi yapan herkesi sağlığın değerini düşündürtmeye itiyor.
Ambulans, benim için hiç sevmediğim ama en zorda kaldığımda da sarılmak
istediğim bir eski arkadaşım olabilir. Herkesin hayatında kapının önüne yanaşan
bir ambulans olabilir, keşke buna gerek olmasa…